KADERSEL EŞ, EŞ RUHUMUZ MUDUR?
Kader dünya üzerindeki yaşam planımızdır ve astrolojik Juno işte o kadersel eşimiz ile ilgili bir çok bilgi verebilir. Gelelim eş ruha; eşruhlar ruhsal bir bilimdir. Aslında herşey ruhsaldır; çünkü her şey, hatta kaba madde bile uçucudur, hareket eder ve değişir. Eş ruh anlayışını neden ruhsal bir bilim olarak nitelendiriyorum; kısaca değinmek isterim.
Eş ruhların anlaşılabilmesi için zaman, uzaklık, mekan gibi bilimsel anlayışı ifade eden ve ölçen kavramları bir kenara bırakmak gerek. Yani bilimsel olarak, bilimimizin sınırlı bilgileriyle, bir eş ruhunuz olduğunu kanıtlamak mümkün değildir. Yani Galile'nin veya Einstein'ın teorilerini uygulamaya kalkarsak, hiçbiri işe yaramaz. Ancak Eş ruhlar sözlerin ötesine uzanan bir kavramdır. Zaten eğer sözcüklerle anlatılabilseydi, sınırlı bir bilgi olurdu ve sınırlı bilgi, sınırsız idraki getirmez. Sözlerle ifade edilemeyen gerçek nedir, biliyor musunuz? Ruhsal iletişim, "duygular"dır. Duygu!, Duygu, yaşamın ta kendisidir; söylenmemiş, sessiz, derin ve engin hareket!
Herbirimizin rüyalarını süsleyen bir sevgilisi vardır, değil mi? O mükemmel adam veya kadın.. Eş ruhu olmayan tek bir varlık bile yoktur. Eş ruh bir cisim değildir; maddi bir şey değildir yani bir Juno değildir. Birçok ilişki, evet ben eş ruhumu buldum diye başlar.. Ama bu bir zaman sürebilir ve ilişki sona erebilir; işte onlar eş ruhumuz zannettiğimiz kadersel eşlerimiz yani haritalarımızda Juno olarak sembolize edilen ilişkilerimizdir. İşte o kişinin eş ruhumuz olmadığını o ilişki bittiğinde anlayabiliriz. Eşr uhumuz olsaydı, istediğiniz her şeyi size verebilir ve bunu sürdürebilirdi. Aslında başka birinin bizi mutlu etmesini beklemek bana biraz bencilce geliyor. Eğer bizler kendimizi mutlu olacak kadar sevmiyorsak, başka biri bu işe girişmeyi neden istesin? Biz arzulanacak biri miyiz? İlham verebiliyor muyuz? Bizim yanımızda bulunmak hoş bir şey mi? Alçakgönüllü müyüz? Dürüst, onurlu, erdemli miyiz? Öyle miyiz?
Eş ruhları anlayabilmek için taa yaradılışın başına gitmek gerekir. Bizler Tanrı'yı bir tek şekilde düşünürüz. Ama daha büyük bir anlayışla Tanrı bi Düşünce'dir. Başlangıçtan önce Düşünce vardı, ışık yoktu, hareket yoktu, madde yoktu. Bir an geldi; Düşünce kendi içinde döndü ve kendi muazzamlığını tasarladı. Başka bir deyişle Düşünce kendini düşündü ve Işık (Big Bang) doğdu. Bu Bilgi'nin doğuşuydu. Böylece, başlangıcımızda, her birimiz birer ışık partikülü idik. Bu bizim en yüksek bireysel şeklimizdir. Biz "başlangıç"tık; çünkü zamanı biz yarattık. Bir zaman geldi, Tanrı kendi eşsizliğini yansıtacak bedenler yaratmak istedi. Tefekkür sonucu insan denen türü meydana getirmek üzere birleşecek erkek ve dişi bedenlerini tasarladı. Ama O ne dişiydi, ne de erkek. O halde, frekansını alçaltarak ve kendini bölerek, her ikisi olacaktı. Bunun anlamı şuydu; Işık'ın doruğundayken ışığını ve ruhunu, bölünmenin meydana geldiği elektronlar düzeyinde alçaltması gerekiyordu. Çünkü o yüce ışığı alır ve frekansını düşürürseniz, pozitif / negatif kutuplaşmasını meydana getirebilirsiniz.
Böylece hücrelerden meydana gelen iki çeşit beden yaratıldı; birine pozitif, diğerine negatif yük yerleştirildi. Negatif yük taşıyana dişi, diğerİne de erkek dendi. Hormonlar, bedende içindeki ekektrik yüküne göre akacaklardı; bu hormon akışına elektrik enerjisi yol açacaktı. Burada bölünerek bir çift bedene geçen tek bir Tanrı parçacığından söz ediyoruz; pozitif ve negatif bir çift.
Eş ruhlar böyle doğdu, Ardından deneyimledikleri dünya hayatı sayesinde, ihtiyaçları doğrultusunda ki burada yine duygular devreye giriyor; fiziksel değişimlere uğradılar.. Bacakları uzadı, kafaları ufaldı, derileri inceldi. Birleşmelerinde maddesel bedenlerin tohumları atıldı ve duyguları arzuları yeni bedenler yarattı. Bu genetik bir tekamüle neden açtı. Duyguları gerçekleşti, süreklilik oldu ve böylece on milyon yıldan beri dünya katında yaşadık ve duygular vasıtasıyla tekamül ettik.
Astrolozi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder