23 Ağustos 2013 Cuma

An ve Ol'mak (3. Bölüm - Tanrı Ol'uştur) - Astrolozi



Peki bütünle nasıl bir olunur? Bu en başta bahsettiğim ‘an’ ve ‘var olmak’ konusuna geliyor. Tanrı dediğimiz sonsuz zihin sadece ‘an’da var olur. Bizim ruhlarımız, zihinlerimiz de aynı şekilde. Ama daha önce de yazdığım gibi “esse est percipi”, to be is to be perceived. Var olan tüm gerçeklik algılanmak içindir. Ve algılamak zaman alır.Şu an yaşadığımız her şeyde aslında geçmişi deneyimliyoruz. Önümdeki kağıdın ışığının bana ulaşması zaman alıyor, onu hissettiğimi fark etmem, uyarıların sinirlerimde dolaşması zaman alıyor. Güneşin ışıkları gözümüze 8 dakika sonra varıyor. Gökyüzüne bakınca gördüğümüz yıldızların çoğu aslında şu an yoklar, çoktan söndüler. Bu dünya deneyimlerimizin hepsi geçmişte olanlar. Şu ‘an’ da olan tek şey zihindir, tek başına. Algılamaya başladığı zaman geçmişe döner. ‘An’ a zihinden başka bir şey sığdırılamaz. Osho’nun “Farkındalık” adlı kitabında da yazar, ‘an’ da sadece var ‘ol’unur ve yaptığımız bütün yargılar geçmiştir. Örneğin bir çiçeğe güzel yargısını koyarsak, onu geçmişimizden bir şey ile karşılaştırmış ve onun güzel olduğuna karar vermiş oluyoruz. Yapmamız gereken onu sadece olduğu gibi ‘Çiçek’ olarak kabul etmemiz. Başka düşünceler işin içine girdiği zaman bu bizi ‘an’dan uzaklaştırır. 
‘An’ saniyelerle ölçülebilecek bir miktar değildir. Saniyeleri bölerek her zaman daha küçük bir miktara ulaşabiliriz. O sonsuzluktur. Ve anda bulunan tek şey de sonsuz zihindir, zihin, tanrı, ruh sadece sonsuzlukta, an’da var olur. An’da bulunduğumuz zaman işte sonsuz zihnimizle bağlantımıza ulaşırız, ama deneyimlerimiz sırasında onun farkına varamayız. İnsan vücutlarının içine zihin ‘deneyimlemek ‘ için dağıtmıştır kendini. Onun sonsuz zihninde bütün bilgiler var ama insan vücutları içinde maddeyi, hisleri, iyiliği, kötülüğü, neşeyi, üzüntüyü deneyimliyor. O yüzden biz insan hayatları yaşarken onunla olan bağlantımızın farkına varamıyoruz çünkü onun gibi ‘an’da var olamıyoruz, çünkü deneyimlemek gibi bir görevimiz var. Belki de öldüğümüzde ve görevimizi tamamladığımızda özümüze geri dönüyoruz. Bu dünyada da onunla bağlarımızı hatırlamak ve yaratıcı yeteneğimizi ortaya çıkarmak için değişik teknikler kullanıyoruz. Bence bütün dinlerin, meditasyonların, ritüellerin amacı bu. İnsanın yaratıcıyla olan bağını koparmaması, unutmaması için. Meditasyonlar, namaz kılmak gibi insanı kendi içine döndüren, bütünle olan bağını hatırlamasını sağlayan, dış dünyayı bir süreliğine unutmasını sağlayan ritüeller kişinin bi nevi ‘an’da var olmasını, bütünle bağ kurmasını, bütün olmasını sağlıyor. O sırada düşünce yoktur, sadece zihin vardır. Meditasyon yapmak için sonsuz bir var oluş durumu hayal edilir. Bu da sonsuz zihin ile olan bağların hatırlanmasını sağlar işte. Paulo Coelho’nun bir kitabında ‘God is.’ Yazar. O sadece vardır, bir aksiyon ya da bir ‘şey’ değildir tanımlanabilecek, sadece oluştur. Tasavvuf dervişleri, vahdet-i vücut kavramına inanır ve yollarının sonunda bütüne ulaşırlarsa ‘en-el hak’ derler, ben tanrıyım. O zaman dış dünyadan ellerini ayaklarını çekmişlerdir, sadece zihinleriyle var olurlar, hisleri yok olur, algılama yetenekleri yok olur, sonsuzluğa ulaşırlar. Ölümdür, yeniden doğuştur. Tanrı oluştur. 

Bu tabiî ki, günlük hayatlarımızı sürdürürken ulaşabileceğimiz bir hal değildir. Dervişler yıllarını kendilerini kapatarak, yemeyerek içmeyerek geçirirler. Buna ulaşmak insan oluşun bitiş halidir, öze dönüş ve ölümdür. Ama bu yaşamımızda da bağlarımızı hatırlayıp yeteneklerimizi arttırmanın yolunu bulabiliriz. Gerçek yaratıcı olduğumuzu hatırlarsak, evrenin kurallarını koyduğumuzu anlarız, kendi yarattığımız kuralların limitlerini aşabiliriz, kuralları değiştirebiliriz. Bunlar insanın kendi içinde başarabileceği şeyler, belki yoğun meditasyon yapmak, belki de sadece buna tüm kalbinle inanmak gerekir, ve o zaman bu dünyada farkındalığa ulaşılır. 


Bence bu hayatta yapılabilecek en basit şey yargılarımızı kaldırmak ve asıl özümüzün, ne olduğumuzun farkına varmaktır. Çevremizde gördüğümüz şeyleri yargılamamalıyız, çünkü bu hem saçmadır çünkü kendi yarattığımız düzeni sorgulamış oluruz, hem de yargılar zihnimizin geçmişe dönmesine neden olur. Ve özümüzün, asıl yaratıcı zihin olduğumuzun farkına vararsakta, her şeyin bir bütün olduğunu ve düşüncelerimizle hayatımızı yönlendirebileceğimizin farkına vararak hayatımızı istediğimiz yöne çekebiliriz. “Tanrılar Okulu” adlı kitapta da yazdığı gibi, ‘visibilia ev invisibilibus’. Görünen görünmeyenden gelir,
düşüncelerimizle yaratırız.




Alara Zindancıoğlu ve Prof. Stefano D'Anna
(Tanrılar OKulu kitabı Yazarı)






Twitter: @Astrolozi

Facebook: https://www.facebook.com/groups/Astrolozibyzizi/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder