24 Aralık 2013 Salı

Noel Kültürü - Suzi Barokas Fergan





Yaprak dökmeyen ağaçları ve çelenkleri ölümsüz yaşamın simgesi olarak kullanmak, eski Mısırlıların, Çinlilerin ve Yahudilerin ortak bir geleneği idi. Avrupalı putperestler arasında yaygın olan ağaca tapınma, hıristiyanlığı benimsemelerinden sonra, İskandinavyalıların şeytanı korkutup kaçırmak ve Noel zamanında kuşlar için bir ağaç hazırlamak üzere ev ve ambarlarını yılbaşında ağaçlarla donatma geleneği biçiminde sürdü. Almanya'da da kış ortasına rastlayan tatillerde evin girişine ya da içine bir Yule (yeni yıl) ağacı konuyordu. Günümüzdeki Noel ağacının Almanya'nın batısından kaynaklandığı düşünülmektedir. Ortaçağda Adem ve Havva'yı canlandıran bir oyunun ana dekoru, cennet bahçesini temsil eden ve üzerinde elmaların bulunduğu bir çam ağacıydı. Adem ve Havva yortusunda (24 Aralık) Almanlar evlerine böyle bir cennet ağacı dikerler, üzerine Momünyon'daki kutsanmış ekmeği simgeleyen ince, hamursuz ekmek parçaları asarlardı; bunların yerini daha sonra değişik biçimlerdeki çörekler aldı. Ayrıca bazı yerlerde İsa'yı simgeleyen mumlar eklendi. Noel mevsiminde ağaçla aynı odada Noel piramidi de bulunurdu. 16. yüzyılda Noel piramidi ve cennet ağacı birleşerek Noel ağacını oluşturdu. İngiltere'ye 19. yüzyıl başlarında ulaşan Noel ağacı, Kraliçe Victoria'nın eşi Alman Prens Albert'in desteği ile bu yüzyılın ortalarında yaygınlaştı. O dönemde Noel ağaçları, dallarına kurdela ve kağıt zincirlerle asılmış mum, şekerleme ve keklerle süsleniyordu. Göçmen Almanların Kuzey Amerika'ya 17. yüzyılda götürdükleri Noel ağacı, 19. yüzyılda moda oldu. Gelenek Avusturya, İsviçre, Polonya ve Hollanda'da da yaygındı. Japonya ve Çin'e 19. ve 20. yüzyılda Amerikalı misyonerlerin tanıttığı Noel ağaçları ince işlenmiş kağıt süslerle donatılmaya başlandı. Dediğim gibi burada sadece “bir iş yapılıyor ama neden” sorusunu soran meraklı bir çocuğa hikayesini anlatıyormuşum gibi düşünün. Evinizde yılbaşında sizleri güldürecek ve mutluluk verecek bir şey ise sizde hemen bir ağaç edinin. Ama pagan dönemine ait bir çok alışkanlığın (nazar boncuğunun nazardan koruması, at nalının şans getirmesi vb) günümüzün popüler kültürünün hala bir parçası olduğunuda unutmayalım.


Gelelim köklerimize..
Türkler bu geleneğe yabancı değildi. Çünkü Tarih Öncesine dayanan ağaç kültünde, Hayat Ağacı ve rengarenk çaputlarla süslenmiş Dilek Ağacı geleneği günümüzde de, Asya’nın en doğusundan Balkanlar’a kadar her yerde yaşamaktadır.

Hıristiyanların İsa’nın doğuşu olarak kutladığı Noel bayramı, aslında çok eskiden Türklerin kutladığı “Yeniden doğuş bayramı”dır.  Gelenekler çok eski çağlarda birbirine karışmış ve bugünkü haline gelmiş.. Bunu iki kültten öğreniyoruz; Hayat Ağacı ve Güneş… Kült kavramı; yerel özellikler içeren dini törenler, töreler ve simgeleri kapsar. Ağaç kültü birçok doğa inançlarının barındırdığı animizmde, ağaçların saygı gösterilmesi gereken bir ruha sahip oldukları ve ağaçlara gösterilen saygının bereketi etkilediğine inanmaktan kaynaklanır.




Eski Türklerin ve Moğolların inancı Tengricilikte ve Kuzey Amerikalı yerli inançlarında, dünyanın merkezinde duran, yer ve gök alemini birleştirdiğine inanılan “Dünyalar Ağacı” vardır. Türklerin inanç sistemindeki Tanrı anlayışı ile Hayat Ağacı arasındaki benzerlikler var. Tanrı kâinatta var değildir, kâinatı yaratandır, tek hâkimdir, hiçbir şeye benzemez, canı veren de O’dur, alan da. Bununla birlikte Hayat Ağacı da tektir, canlıların hayat kaynağıdır, daima canlı ve diridir. Ağaç kültünün izleri Oğuzlara kadar korunmuştur. “Bay Terek”, “Temir Kavak” , veya “Hayat Ağacı” denilen kutsal “Evliya Ağaç” inanışına benzer inançlara, sadece Türk Mitolojisinde değil, tüm Dünya mitolojilerinde rastlanır.


Türk Kültüründe Ağaç Kültübütün dünya kültürlerinde yaygın şekilde yer alan Hayat Ağacı motifine yoğunlaşmıştır. Türk boylarında Hayat Ağacı çeşitli adlarla anıldığı gibi, Yaratılış kökeni olarak Türk destanlarında da yer alır. Akçam denilen bu evliya ağaç yeryüzünün tam ortasında bulunuyor. Hayat Ağacı ve üzerindeki Kartal motifinin; Türklerde hayatın başlangıcını, ilk insanın yaratılışını; dünyadan uçmak ve ölmeyi de temsil ettiği, destanlar  ve mitlerde açıklanmıştır. Hayat ağacını motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde görebiliriz.




Tanrı tarafından kut verilerek dünyayı yönetmekle görevlendirilmiş olan Türk hakanının bu görevi yerine getirmek için Hayat Ağacından nasıl güç ve kuvvet aldığı; Türk Kağanlarının mitolojik hayat hikâyeleri ve Türk Destanları’nda “Kurucu Hakan Soyu ve Hayat Ağacı” bağlantısıyla  bol bol karşımıza çıkar. Türk kültüründe göğün direğinin çadır direği olarak nitelendirildiğini ve Türk hakanlarının cihan hâkimiyeti anlayışını; Güneş tuğumuz-bayrağımız; gök de çadırımız olsun. cümlesi ile ifade etmiştir. Daha sonra Şaman davullarını dikey bir eksen olarak ortadan bölen kutsal sütungöğün direği olması ve Kuzey Sibirya Türklerinden Sahaların Cırıbına Cırılıatta Kız Baxatıır” destanında göğün ulu direği tasvirinin geçmesi, Hayat Ağacı’ndaki göğün direği motifini açıklar.


Kaşgarlı Mahmud, Oğuzlardan bahsederken, onların yüksek bir dağla yakınlıklarına değinir ve gözlerine ulu görünen” büyük bir ağaca “Tankrı” dediklerini söyler. Derbent yakınlarında yaşayan Kumukların dokunulmaz ve kutsal saydıkları ağacı, “Tenkrihan olarak adlandırmış olması ve diğer birçok tarihsel bilgi, Türklerin gözünde “Ulu Ağaç”ın, Tanrı’nın ilahi vasıflarını taşıdığını gösteriyor. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazinin uykusuna girip, egemenliğinin nerelere kadar uzanacağını gösteren; üç kıtaya dal-budak salan ve budaklarının gölgesi dört bir yanı örten de ağaçtı... Rüyadaki ağaç motifi, Türk destan kültüründeki Hayat Ağacına çok uygun düşüyor.

Proto(Ön)-Türklerin inancında Güneş önemli bir yer tutar. Göğe büyük önem veren ve Gök Tengriyi tanrılar tanrısı olarak gören Proto-Türkler; yer yüzündeki tüm canlıların Güneş sayesinde yaşadıklarını, güneşsiz yaşamın olamayacağını; Güneşin doğuşu ile ortalığın aydınlandığını ve ısındığını, vahşi ve yırtıcı hayvanların inlerine çekildiklerini gözleyince, kadınların doğurganlığı ile güneş arasında bir ilişki kurmuşlardır. Zira, hem Güneş hem de kadınlar yeryüzündeki yaşamın devamını sağlamaktadırlar. Bu nedenle kadınlara önem verip, saygı göstermişlerdir.




Tek ve yaratıcı kudreti ifade için kutsal yerlere Güneş resmi çizilmiştir. Bu hiç bir zaman  Güneş’e taptıkları anlamına gelmez!.. Gökte ve yerde gördükleri en kudretli ve tek olan bu cismi, Yaradanın sembolü olarak kullanmışlar. Çünkü Güneş hayat verir, toprağı canlandırır, bitkileri yeşertir, insanları ısıtır, bazen de kurutur, öldürür. Sonsuz bir enerji kaynağıdır.

Günümüzde bile Uygurlar, dualarında "Ey Güneş’i ısıtan Tanrı!" derler… Yani "Güneş bizi ısıtıyor, ama biliyoruz ki, onu da bir ısıtan var." Bu anlayış Güneş Kültünün günümüze yansımasıdır.

Türk Kültüründe Yeniden Doğuş Bayramı..

“Güneş, hayatın kaynağı olduğundan tüm insanlık için çok önemli. Türklerin inançlarına göre gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık’ta gece gündüzle savaşıyor. Uzun bir savaştan sonra gündüz geceyi yenerek zafer kazanıyor.Güneşin bu zaferini, yeniden doğuşu; Türkler büyük şenliklerle Akçam ağacı altında kutluyorlar. Güneşin yeniden doğuşu, bir yeni doğum olarak algılanıp, bayram olarak kutlanıyor. Bayramın adı Nardugan (nar=güneş, tugan, dugan=doğan) Doğan Güneş…Güneşi geri verdi diye Tanrı Ülgen’e dualar ediyorlar. Duaları Tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar, dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar Tanrıdan.


Nardugan Bayramı için evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın etrafında şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlar. Yaşlılar, büyük babalar, nineler ziyaret ediliyor, aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar. Yedikleri; yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme. Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır, uğur gelir anlayışı hakim…

Akçam ağacı yalnız Orta Asya’da yetişiyormuş. Filistin’de bu ağacı bilmezlermiş.
Bu yüzden bu olayın Türklerden Hıristiyanlara geçtiği ve bunu da Hunların Avrupa’ya gelişlerinden sonra onlardan görerek aldıkları söyleniyor. Olayın Hz.İsa’nın doğumu ile hiç ilgisi yok; Doğum, güneşin yeniden doğuşu!..” diye anlatır, kültür ve İlim aleminin yaşayan efsanesi Sümerolog Muazzez İlmiye ÇIĞ…



Peki, Hindi adeti Nereden Geliyor?

Hindinin, Noel ve yılbaşı ile hiç alâkası yoktur. Amerika’ya ilk gelen İngiliz göçmenler açlıkla karşılaşmış… Kızılderililerin yardımıyla çabuk yetişen mısır sayesinde felâketten kurtulmuşlar. Mısır hasadı yaptıklarında, Kızılderilileri de davet edip hindi ziyafeti verdiler. Kasım sonundaki bu günü Amerikalılar Şükran Günü adıyla hâlâ kutlarlar.

Hindinin vatanı Amerika’dır. İlk gelenler bunu Hind Tavuğu sanmış; Hindi tavuğu o zamanlar Türklerin hâkimiyetindeki Batı Afrika’dan Portekizli gemiciler tarafından getirildiği için hindiye “turkey” denmiştir.  
Bir diğer söylenti ise; Amerika’nın keşfedildiği yıllarda Akdeniz ticareti levantenlerin elinde idi. Yeni kıtadan gelen hindiler de İngiliz halkına “Turkey Merchants” adı ile de bilinen Levant Company” adlı şirket tarafından ulaştırılıyordu. Hatta bu sebepten levantenler İngilizce'de "Turkey merchants" (Hindi tüccarları) olarak da anılırdı. Türkler tarafından getirilen bu yeni kuşun adına da halk Turkey bird (Türk kuşu) veya Turkey cock (Türk horozu) ismini verdi. Aslında keşiften önce de yine Osmanlı denizciler tarafından İngiltere'ye getirilen Gine tavuğu da bir süre Turkey bird olarak anıldıysa da daha sonra bu karmaşa çözülmüştür.


Yeni Yıl kartları ilk kez Kraliçe Victoria döneminde gönderilmiş. Yeni Yılın simgesi sayılan bol tarçınlı kurabiyeler ise ilk kez Almanya’da yapılarak dağıtılmış. Bu kurabiyelerin, Güney Doğu illerimizde Dinî bayram, Noel ve taziyelerde dağıtılan tarçınlı tatlı çörek İkliçe ile bağlantılı olduğu kuşkusuzdur…


Suzi Barokas Fergan

Twitter: @fergan_S

2 yorum: