Dünyada bitkilere yakın, yaşamlarına bitkileri ortak etmiş halklar vardır. Kızılderililer, Keltler, Hindular, Çinliler, Türkler gibi… Sonra ne oldu peki? Uzaklaşıldı bitkilerden, onlar çoğu kez folklorik öğeler olarak kaldılar, adlarına anonim kullanım denildi. Sistemler insanları bitkilerden uzaklaştırdı. Aslında tek neden bu değildi tabii. Tek neden, sistemlerin ticari bir ilaç piyasası oluşturmak, ilaç sektörü denilen bir kar sektörü yaratmak ve bundan rant sağlaması değildi. Daha hızlı çözüm istiyorlardı. Birden ağrıyı kesen, hemen mide bulantısını gideren, 3-4 günde yataktan tamamen kaldırıp kişileri normal yaşantılarına, düzenlerine döndüren bir çözüm istiyorlardı. Bu sistem, gelişen dünyada, hızlı yaşamak ve koşturmak zorunda kalan insanlar tarafından öyle beğenildi ki, yıllar içerisinde, gitgide doğallıktan uzaklaştıklarını fark edemediler bile. İnsanlar bu çark içerisinde koşturmakta iken ise, ruhları yorulmuş, yorgun düşmüştü. Oysa ruh, doğallığı sever. Çünkü doğallık onun kosmos ile olan bağlantısını kuvvetlendirir ve yolunu hem görmesine hem bulmasına yardımcı olur. Yeni çağ ile beraber insanlar neyi kaybettiklerini tekrar anlamaya başladılar. Ruhları kayboluyordu. Bazılarının ki kaybolmuş, bazılarının ki ise kaybolmak üzereydi. Ruhların kaybolması ise tekâmül içinde olan ruh bilincinin olduğu yerde saymasından başka bir şey değildi. Uyanış işte böyle başladı. Bedenin eksik olan eşini kaybettiğini fark etmesiyle !
TAHA 117 : “Dedik ki: “Ey Âdem, kesinlikle şu (iblis, vehmini tahrik eden kendini beden kabul etme fikri) senin ve eşin (bedenin) için bir düşmandır! Sakın sizi (kendinizi şuur {melekî yapı – kuvve} olarak yaşadığınız) cennetten (bedenselliğe – bilinç yaşamı boyutuna) çıkarmasın; sonra şakî (kendini beden sınırlamasının mutsuzluğu içinde bulan ve bunun sonuçlarını yaşayarak yanan) olursun!”
Oysa 10.000 yıl önceki atalar, yolculuğun ruhun yolculuğu olduğunu anlamışlardı. Anladıklarını taşlara kazıdılar, bu taşlar genellikle yüksek dağlarda idi ve böylece bir buzdolabına saklanmış bilgiler gibi hiç bozulmadan çağdan çağa aktardılar kendilerini. Evet, kendini bilen ruh, kendini yeniden anlamak ve hatırlamak için bir yola çıkmıştır. Kendini bilmesi için gereken bilgiler ise zaten etrafındadır. Bilinç, bilgileri fark ederek harekete geçmelidir. Farkındalık ise eylem olmadan işlevini tamamlamaz. Ruhun kendini tanıması, bilincin aydınlanmasını sağlar ve aydınlık bilinç ise sistem yanlılarının hoşuna gitmez. Çünkü aydınlanmış bilinç, kandırılamaz ve boyun eğmez. Dahası, aydınlanmış bilinç korkutucudur, çünkü güçlerini hatırlamıştır ve yöneticidir.
AYDINLANMIŞ BİLİNÇ YÖNETİCİDİR ! Astroloji, ruhun kendisini tanıma yolculuğunda, seçimlerinde, deneyimlerinde öylesine yardımcıdır ki buna dudak bükenler ruhun varlığını unutturmak isteyen, varoluşu sorgulamayı bilmeyen kişilerdir. Orta çağda, Batı’da bitkiler ve astroloji ile ilgilenen bir çok kimse cadı ilan edilip ateşte diri diri yakılırken, Doğu’da ise baş tacı kabul edilmiş, köyün kıdemli kişisi olmuş, saygı duyulmuştur. Onun adı KAM’dır. Yani Şaman. Yeni çağda ruhun kendini bulma yolculuğunu fark ettiğimizde, hepimiz doğal olana yeniden döndük. Doğal taşlar, doğal beslenme, doğal giysiler, hatta doğal sözler … evet, artık çoğumuz öz’ün ağzından, o bilinçle konuşmaya başladık bile. Yeni bilgilerle, bedenimizin uyumlanma sürecine girdik. Öz bilgilerle genişlemiş bilinç, artık bir büyüme ve anlama yoluna girdi ve bu yolu sevdi. Onu bu yolundan döndüren yanlış hareketler, yanlış beslenme vb. ise eşikte beklemektedir “ne yapsam da vazgeçirsem?” diye söylenerek.
Ağır yağlı bütün gıdalar, su dahil işlenmiş bütün içecekler, organik olmayan şartlarda yetişmiş meyve sebzeler, canımız yemek istemediği ve tok olduğumuz halde sırf önümüze konulduğu için yediğimiz her şey, bilincin aydınlık yolda ilerleme yolculuğundan bizi geri koyar. İçinizden gelerek, severek yediğiniz her şey ise o an bedeninizin biyokimyasal ihtiyaçlarından ileri gelir, susayınca su içmek gibi. İşte bu nedenle, asla her şeyi yemeği kalkmayın. Bu kurala uyarsanız kilo almadığınızı da göreceksiniz. Ruhun çıktığı aydınlığa doğru ilerleyen bu yolda, ona beşeri entrikalarla engel olmamak gerek!
BEDEN TOPRAĞA YAKIN OLMALI Kİ GÖKYÜZÜNE ULAŞABİLSİN. Aslında gökyüzü hep toprağa dokunur vaziyettedir. Gök her zaman yere değer. Zaman sınırında dolaşıyoruz hepimiz. Zamanın içine girmek hatta zamanın içine hapsolmayı öğrenmemiz gerek. Bu yolculuğun zamanın yolculuğu olduğunu anlayabilmek, zamanın ne olduğunu anlayabilmek için ise zamanla daha uyumlu yaşayabilmek gerek.
Zamanı okumayı öğrenmeliyiz!
Zamanı okumayı öğrenmek demek, akrep ve yelkovanı takip etmek demek değil elbet, enerji okumayı öğrenmek, salisenin milyon kere milyon küçük her an’ın da kendini bilip seyretmek demektir. Ruhun bu bilişe uyumlanırsa, bedenin mutlu ve evren ile uyum içinde yaşar. Ruh yavaşı sever, yavaş hareket etmeyi sever. Fakat onun yavaş hareketinde doğrusal ve ahenk içinde bir hız vardır aslında. Ruhumuzun kat ettiği bu mesafeye bedenimizi yaklaştırmalıyız. Size hiç yol almıyormuşsunuz gibi gelebilir, fakat ruh, hep bir adım ileriye ya da geriye gittiği bir yolda sürekli hareketler halindedir. Ve ne yazık ki yanlış beslenme onun geri gitmesine neden olur. Yanlış beslenme, bedeninize aldığınız yanlış gıdalar, ruhunuzu aşağıya çeker.
Ruh ve beden, an’da ortak hareket etmek zorundadır. Bu saç üçlüsünün diğer ayağı olan zihinden ise henüz hiç söz etmiyorum. Doğru beslenme tablosu olarak verilen her liste size uygun olmayabilir. Her zayıflama diyeti listesinin size uygun olmadığı gibi. Her önerilen fitoterapi tedavileri size uygun değildir. İşte bu nedenle, burada bireysel bazda kan-idrar örnekleri, anamnezi alınmadan uygulanabilen, herkesin kullanabileceği formüller veriyorum.
Fitoterapik yöntemler kişiye özeldir, aynı doğum haritaları gibi. Bu formüllerde, kişinin gezegen konumları, ev yerleşimleri, şimdi yaşadığı bölge-iklim dahi incelenerek, dikkate alınarak kişiye özel terapiler verilmelidir. Eskinin hekimleri mutlaka astroloji bilirlerdi. Şimdiki hekimlerin astrolojiye yaklaşımı ise ancak gülümseme şeklinde. Eskiden eczacılık diye bir meslek grubu da yoktu, hekim hem astrolog, hem eczacı, hem de filozoftu. Konvensiyonel tıp hekimleri astroloji ve felsefeden uzaklaştırılmıştır.
Filozofi varoluşu anlamaya çalışmaktır, varoluşun yokluğunda kaybolmaktır. Bu yokluğu anlayan ise maddeye hükmedebilir. Henüz uyumlanmadık, bu sürecin çok başlarındayız. Bu uyuma yardım etmek bizim elimizde. Sizin için “doğru” her ne ise onu bularak ve adı başlangıç ile son olan iki noktayı, düz, sapaksız bir çizgi ile birleştirebilmeniz dileğimle.
Şefkat Değer Leblebici
Uygulanışı: Çam fıstıklarını fırında biraz kavrulup pembeleşinceye kadar bekletelim. Bir blendarda üzümü, kavrulmuş çam fıstıklarını ve zerdeçalı birlikte karıştırarak püre haline getirelim. Eğer çok katı bir kıvam oluşursa bunu biraz çam balı ekleyerek seyreltebilirsiniz.
-- Yaşlanmayı geciktirir -- Hücre yenileyici -- Cilt sıkılaştırıcı -- Akne tedavisinde -- Damar hastalıklarında -- Safra kesesi rahatsızlıklarında -- Kanserden koruyucu -- Kalp hastalıklarından koruyucu -- Kolesterol ve lipid düzeylerini dengeleyici -- Afrodizyak -- Zengin mineral ve vitamin desteği -- Anemi -- Kilo düzenleme
*Günde 1 tatlı kaşığı, tercihan sabah aç karnına, limonlu su ile birlikte tüketilmelidir. *Sabah kahvaltısında marmelat olarak, ekmeğinizin üzerine sürerek de kullanabilirsiniz. *Şeker hastaları için önerilmez.
Şifa hep üzerinizde olsun.
Twitter: @SifaPerisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder