20 Temmuz 2013 Cumartesi

Gelincik Ruhlu Şehirler - Pınar Altanoğlu Salman


Photo by Pınar Altanoğlu
YAŞAMAK
Sonuna dek umutlanmaktır.
Yaşamak,
Bazen…
Annenin göğsünde ağlamaktır,
Bazen…
Sevginin sesine sarılmaktır.
Bir mucizeye…
soluğu,
umudu
özlemi,
sevgiyi
doldurup,
Herbiri için sınanmak,
Hepsinde bir başı bir sonu tatmaktır.
Yaşamak iki durak arasında
Zamana karşı koşmaktır.
Pinar Altanoglu İstanbul 23.7.91



Gelincikler sever mi, sevdaları uğruna arasından birdenbire fırlayabildikleri kayalara yabancı hissederler mi, ya da binlercesi bir arada aşkın rengini oluşturdukları tarlaları aşkları uğruna tanımazdan gelirler mi, bile bile koparıldıklarında öleceklerini, koparılmak için dua ederler mi? Gelincik ruhu belki de toprağına sevdalanmaktır, ondan kopamamaktır, peki rüzgara vurulan gelincikler ruhlarını rüzgara kurban ederler mi? Gelincikler sevdayı tanıdıklarında yazı görürler mi? Ruhlarında o ateş kırmızısıyla ve eteklerindeki yeşille yaşarlar mı Ağustos’a kadar ?
Sokaklarının nereye çıktığının planlandığı, bir milletin tarihiyle birlikte yaşama başlamış, insanlarının dingin ve akılcı olduğu şehirler vardır. Yazların yaz gibi yaşandığı, kışların sonuna kadar kışlığını yaptığı, insanı şaşırtmayan, güven duygusunun ne anlama geldiğini öğreten şehirler. Ne zaman yatıp, ne zaman kalkacağınızı, hangi saatte nerede olunacağını, kimlere selam verip, kimlerden sakınacağınızı sanki doğarken içimize kodlamış şehirler, erkek ruhlu şehirler, erkekler gibidir, söz verdimi tutar, beğendi mi alır, yaşatmak için ölür gerekiyorsa….
Birde bütün yolların denize çıkmak için kavgalaştığı, kavgalaştıkça şehri darmadağanlaştırdığı, kış içinde yazların, yaz içinde fırtınaların yaşandığı, hep bir telaş içinde huzuru bulma çabasında, hep yarına sevdalı, ama hiç uyumadığı için bir türlü yarınına kavuşamayan şehirler. Orada, yola çıkarken eve dönüp dönülmeyeceği meçhuldür, uyku ile uyanıklığın ince çizgisindeki insanların ne yapacağını kimse bilemez. Bir kere kanınıza girdi mi söküp atamazsınız. Hiçbir tedavi sonuç vermez. Kadın ruhlu şehirler bağımlılık yapar, bir anda bağlanır bir ömür unutamazsın, gizemlidir alabildiğine ama gizemine dokunmak için ruhunu ister insanın, beğenisi değişken, beklentisi sonsuz olan şehirler, gerekiyorsa öldüren şehirler…
Birbirlerine olan tek benzerlikleri, biteviye birbirlerine giden kavşakları gösterir bu şehirler, birbirlerine en yakın, en uzak kavşakları gösterirler her fırsatta, birbirlerine varmayı ve birbirlerinden uzak durmayı iyi bilirler. Orta noktada birleşmek isteseler de, yada nerede kesişir yolları bilseler de, o yolları asla kesiştirmezler, çünkü yollar bir yerde kesiştiğinde, biter bütün hikayeler, şarkılar biter, umutlar biter…
Oysa kavşaklarda, fotoğraflarda ki gibi umut bitmez, bir sonraki kare yoktur, aynı karededir her duygu…Şiirde de umut bitmez, herkes yaşadığı kadarını hisseder okuduğu mısrada…ya da yaşattığı kadarını…aynı şiirde tüm duygular yaşanır,bazen bir ömre bedeldir bir satır, bir söz…
Erkek ruhlu bir şehirden bir adamla, kadın ruhlu şehirden bir kadın karşılaşmaya görsün bir kez, binlerce kare, binlerce mısra can bulur her yazdan, her fırtınadan, her sakin bakıştan, her savaştan, her yarına koşan geceden…An’lar yaşanır görece zamanlar içinde….Yıllar geçer, geçmez denen saatlerde…Tüm nasıl olurlar, ne olduğuna döndüğünde, gece ile gündüz arasındaki çizgi görünmez olur artık, ay’ı güneşten, denizi göl’den ayırmak için bakışı o yöne çevirmek gerek ilkin, ne komik !! bundan evvel gördüklerimiz, binlerce kez yanından geçtiğimiz, içinde hikayeler yaşadığımız yerler, yerini, sanki hiç bilmediğimiz şehirlerin mekanlarına bırakır, birbiri içinde kayboldukça insan, hangi şehirde olsa ayni fotoğrafı çeker, ayni şiiri okur sanki….Sanki, hiç bitmeyecek bir hikayede yaşıyormuş hissine kapılır çoğu zaman…. Başka nedir ki yaşam….’’ Life is what you make out of it…’’ Her oluşturduğumuz karede bir ömre bedel şiiri yazmak…..

Serpil Gökçe 2013 Suluboya






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder