8 Temmuz 2013 Pazartesi

Yaş Almak Mı? Yaşlanmak Mı? (1) - Şefkat Değer Leblebici








  • Cafe kültürünü severim. Cafelerde, pencere kenarına yakın, sokaktaki telaşı gören bir masaya oturup, kahvemi yavaş yavaş yudumlarken yazılar yazmak hoşuma gider. Pencere kenarları, en çok yağmurlu ve karlı havalarda güzel olur, bende bu nedenle, kış boyu cafelerde dolanıp dururum.

    Geçtiğimiz Ocak ayında, yine İstanbul’un cafelerinden birinde, pencere kenarına yakın bir masada yerimi almıştım. Cafede benden başka kimse yoktu.
    “ Sessiz bir ortam, rahat çalışırım” diye düşünmüştüm.

    Ben dalgın, kalemimin etrafında dolanan kelimeleri kâğıda dökmeye çalışırken, cafenin gıcırtı ile açılan kapısından içeriye, ağır aksak adımlarla yürüyen yaşlı bir kadın girmiş ve işte tam o sırada benimle göz göze gelmişti.
    Onun geldiğini gören iki garson, aynı anda, çevik adımlarla onun yanına koştular, biri çantasını tutarken diğeri onun bordo paltosunu çıkarmasına yardım etti.
    Paltosunu garsona teslim edip çantasını yeniden eline aldıktan sonra, dönüp bir kere daha bana baktı. Gözlerimi kaçırdım. Bakışlarımı ondan uzaklaştırmak için gözlerimi pencereden görünen dış sokağa çevirdim.

    Ben hala sokağa bakıyorken o, benim oturduğum masaya doğru yürüdü, yaklaştı, biraz duraksadı ve sonra masanın diğer boş sandalyesine oturdu. Ondan kaçırdığım bakışlarım şimdi, tanımadığım, sormadan, izin istemeden masama oturan bu kadına, şaşkın bakıyordu.

    “Ben çalışmalıyım, yalnız kalmalıyım “ diyemedim,
    “Neden oturdunuz benim masama, sizi tanımıyorum? “ diyemedim,
    “Lütfen başka bir masaya geçer misiniz “ diyemedim,

    O bana sordu,
    “Öğretmen filan mısın?”
    “Değilim”
    “Ne o zaman bu kadar defter kalem !”
    “Yazılar yazıyorum”
    “Haa demek Samsun’lusun.”
    “Değilim”

    Dediklerimi anlıyor mu, anlamıyor mu, özellikle yanlış anlamış gibi mi yapıyor emin olamıyordum.
    Yüzünde çok kırışıklık yoktu, yaşlılığı daha çok iskeletinin duruşundan belli oluyordu, elmacık kemikleri çıkık, yanakları ve dudakları hala pembe görünüyordu. Kırışık olan elleriydi. Ve ellerinin üzerinin sarkık bir buruşukluk vardı. O birden, sanki ellerine baktığımı anlamışçasına,
    “97 yaşındayım” dedi ve
    “Hiçbir hastalığım yok ” diye ekledi.

    Şaşkındım, söylediği yaşa göre çok genç duruyordu, nasıl beslendiğini, spor yapıp yapmadığını, sigara içip içmediğini, anne olup olmadığını, aşkla arasının nasıl olduğunu, dostluklarını, kendisini 97 yaşında göstermeyen ne varsa hepsini sormak, hepsini öğrenmek istiyordum. Fakat yaşanmışlık dolu gözlerini benden ayırmadığı için, üzerime bir utangaçlık geliyor ve hiçbir şey soramıyordum …

    Yaşlanmak genetik bir süreçtir. Ama bu gerçek, mümkün olduğu kadar geç yaşlanmanın hepimizin dileği olmasını engellemiyor. Bir yandan yaşlanırken; bir yandan genç görünmeyi ve sağlıklı kalmayı başarmamız gerekiyor.

    Yaşlanma dediğimizde çoğumuzun aklına hemen cilt kırışıklıkları geliyor. Oysa bu kırışıklıklar içimizin dışa vuruşundan başka bir şey değil. Bellek ve entelektüel duygu bozuklukları, uyku sorunları, dikkat dağınıklığı, iletişim bozuklukları ve duyu-sinir bozuklukları “nörolojik yaşlanma” kategorisine giriyor. Ciltte esneklik ve nem kaybı, lekelenmeler cildin yaşlandığına işaret. Giderek çoğalan saç sorunları saçlarınızın artık yaşlanmaya başladığını gösterirken; kemiklerle ilgili sorunlar da artık bedeninizin çatısının iyice yorulmaya başladığının kanıtı. Kalp ve damar sistemi sorunları, göz ve kulak rahatsızlıkları, hormon kayıpları ve buna bağlı diğer hastalıklar ise organlarınızın ihtiyarlamakta olduğunun sinyallerini veriyor.


    Saç beyazlarını gidermek için bir formül :

    Malzeme:
    Çörek otu yağı (gerektiği kadar)
    Uygulama:
    Banyo esnasında çörek otu yağı ile masaj yapılır, havlu sarılıp 15-20 dk. Bekletilir ve sonra duru su ile yıkanır.
    *Boyalı saçlar için uygun değildir.


    Şifa hep sizinle olsun …


    Twitter: @SifaPerisi


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder