26 Mayıs 2013 Pazar

Yükselen Yay BeDi'sinin Datça macerası



Kimbilir kaçıncı durak , kaçıncı bekleyiş, kaçıncı afet sonu... Her şey bir kimlikten ibaret oysa. Ölümün güzel yüzü hep gözleriyle izlemekte hafiften alaylı bakışlarla..
Bu durak Datça Durağı. Yorgun zihnimi nadasa bıraktığım parlak Eski Datça... Eskiliği beni battaniye sıcaklığında sarıyor hoş geldin diye. Her yer bir fırçanın sonucu, bir fikrin yansıması, bir suyun saflığı. Entelektüel ortam dekora yapışmış. Bir tek atıyla yolda, otobanda, heryerde giden eşkıya var gece karanlığında yolumuza cıkan. Sessizlik her yere hakim bazı evlerden gelen müzik doğaya kafa tutuyor bazen.
Mehtap ile Aysın var. Hep çalışıyor Mehtap. Çay içerken görmek bile sıkıştırılmış zaman onun için. İnekleri, tavukları, tarlası, lokanta kıvamındaki çay bahçesi, güzel rengiyle çayına mekan oluyor. İpek böceği kozaları aksesuvar dallarda. Geri kalanlar ip oldu bile. Her şeye yetişiyor. Dokuyacak bir de onları daha. Arada sırada benim kitaplarıma da gözleri kaçarken buluyorum bu az rastlanan kadına: bitirdiklerini ver de ben de okuyayım diyor kafa tutarak. Saygıyla ısınıyorum ona bakarken. Bir de sağ kolu var. Karne günü pazara kaçan karpuz satmak için. Kaan... Benden nefret ediyor yollarıma sabun sürecek ayağım kaysın İstanbul'a döneyim diye. Her şeye koşuyor. Che Guevera hayranı. Artık kitap okuyor hem de hep. Hocadan duyuyorum sebebini. Che de kitap okumayı seviyordu diye imiş... Onun kadar bilgili olmak onun kadar kahraman olmak istiyor. Ne zaman hocanın evine gelse duvardaki che bayrağını eline alıyor onun için sadece bir bayrak değil bu kırmızı siyah rengiyle Che portresi.. 13 yaşında sembolleri farketmiş. Bazen yüzmeye göle, bazen internet kafeye gidiyor. Bilgisayar istiyor her çocuk gibi. Geri kalan zamanlarda annesinin hamaratlığını takıyor kafasına şapka yakışıklılığında. Her şeye koşuyor. Gözlerim ona bakarken mutlu o bana bakarken kızgın...Herkesin derdi para burada da. Hayat burada da zor. Tatlı bir rüzgar hep düşüncelerini uçuruyor insanın. 
Herkes düşüncelerine tutunuyor uçarken.Zaman buradan da geçerken yakıp yıkmış. Hikayelerini bırakmış zihinlerde, anılara saklanmış bir çok değer var. Yürürken bazen onlara çarpıyorsun boş sokaklarda ya da Bahri beyle kekik adaçayı karabaş toplamaya gittiğimiz yüksekliklerde.
Birçok hayvanla tanışıyorum. Güneşe, sıcaklığa, toprağa, havaya göre geliyorlar bir süre takılıp gidiyorlar. Şimdi cekirgeler var. Kulağakaçanlar ve sümüklüböcekler çekildiler sahneden.
Hocanın evi var. Buranın en güzel ve en derin evi bence. Dut ağacı da aynı fikirde benimle. Her şey bir bereket çeşmesinden akmış gibi duruyor. Duvarlarında çizilmiş resimler misafirlerden iz sunumunda gözlere yansıyor. Her misafir parçası olmuş evin. Ev ise hep sahip!
Bir de tarlamız var domateslerin daha yeni kızardığı. Çilekler, binbir türlü biberler, salata çeşitleri, maydanozların rol aldığı... Ama bahçe... İşte bu bahçe dedirtecek kadar toprağına sadık, toprağı çiçeklerine. Tutkuyla aşkın uyumu sanki bahçenin manzarası. 1O yaş daha genç olduğunu öğrendiğim palmiyenin dallarını budayamadık hala. Kocaman çünkü. Ördek havuzunu seyrediyor bahçenin tam ortasında. Evin önünde onun 5te biri kadar bir palmiye daha var Datça Hurmalarıyla ahbap. Onun öteki palmiyeden daha büyük olduğunu öğrendim, çok şaşırdım. Hoca hemen açıkladı: Zemin kaya. Birkaç sene içinde kökleri toprağa değecek o zaman seyret onu. 2-3 seneye evin üstünden bakacak diye.
Her yerde bol su seven şemsiye (adından cok emin değilim) var. Özensen bu kadar olmaz dedirtecek kadar mutlular. Sanki bütün bitkiler evsahibi. Gözlerimi onlardan alamadım kaç gün boyunca.
Ev iki katlı. Hikayesi de var, tüm köy biliyor. Binbaşı'nın Evi. Binbaşı savaştan kacar arnavut ya da polonyalı. Pembe Hn'a olan aşkıyla tüm altınlarıyla bu köye yerleşir. Bu evi güzel karısı için yapar. Ev pembe. Ahırlar falan da varmış o zamanlar bu arazide. Şimdi ise bahçenin içinde 3 ayrı yapı daha var. Hocanın bahçe seramik tamir aletlerinin raflarda dizildiği daha gelir gelmez bıçakla buz almaya çalışırken öldürdüğü gıcır gıcır buzdolabının ve çeşitli kalıpların durduğu içinden ayrı bir pencereyle birbirine bağlı duran 2 yapı sırt sırta eskiyor. Birde odunların durdugu bir yapı daha var öteki kapısı evin arkasındaki güzel taşlarla süslenmiş avluya çıkıyor. Binbaşı çok otoriter bir adammış. Onun mezarı yok. Pembe Hn'ın mezarını ziyaret ettim duamla beraber.Evin her yanında eski bir şeyler var tek tek görmek için can atacak. Her şey bir değer, bir anı. Her şey evi tamamlıyor. Lavaboda bardak yıkarken bizim okuldaki o tarihi köşkün lavabosu olduğunu öğreniyorum. Dolaplar, raflar, yataklar, koltuklar, sehpalar, gardroplar hepsi bir model koca evde. Hoca hemen ekliyor ben çizdim her şeyi bak diye aynı tarzda yapılmış tepsiyi elime tutuşturuyor. İngiliz mimarisiymiş. Bir sürü araştırma yapmış bu konuda. Ona göre tasarlamış tüm mobilyayı. 
Duvar kalınlıkları 1 metre. Upuzun tavan yüksekliği, duvarlarda sapholar, pencerelerde torslar, değirmen taşları sürekli bir sürprize gebe durumda. Arkadaki avluya tek tek taşları mozaik kimliğiyle yerleştirmişler yerlere. Özenilmiş arslan heykellerini kapının iki yanına bekçi koymuşlar. Hocanın ufakken yaptığı kahve takımı var göze takılıyor. Üzerindeki resimleri değer verdiği arkadaşı (Allah rahmet eylesin) yapmış. Bahçede dutun altında ateşin önünde oturma taşları tüm ağırlığınca yerini almış. Eski değirmen taşıymış kırılmış ama bence boyle daha güzeller. Tam oturmuşluk izlenimiyle kurulmuş yaş olarak büyük palmiyeyle. Ocağın önünde nice toplantılara, sohbetlere, kişilere mekan olmuştur o taşlar.
Hocanın yanındayken hep onun gücünü, onun etkisini köyde hissediyorsun. Her konuyu titizlikle takip edip, inceleyen inanılmaz bir müzik bilgisiyle, güzel sanatların tüm alanında gezinen bir ruhu var saygınlığıyla. Şimdi bir resim yapıyor Mehtap'ın oraya koymak için. Balkabaklarını da boyamayı ihmal etmiyor. Her şeye yetişiyor herkesin derdini dinliyor, inanılmaz enerjisiyle.
Bir de evin bir kedisi var. Resmini yapmadan duramadığım: Beyaz. Gelişi tam bir sürpriz olmuş. Bu tarz bir gelişi olmasa Hoca'nın hiç niyeti yokmuş kedi beslemeye. Bacadan düşmüş. Sıradışı kemik yapısıyla bir arkadaşı kolunu uzatıp alabilmiş ordan. Tam bir etmiş pembe pembe. Masanın üzerine koyup bakmışlar kediye uzun uzun. Hoca da dayanamamış evin kedisi oluvermiş. Çok çalışkan bir kedi ama. Tüm farelerin kökünü kazımış evde bahçede. Şimdi evin temizliğinden o meshul. Taa içerki odadan uyurken miyavlayarak fırlayıp ağzında bir kertenkeleyle dönüveriyor. Hocanın yanında tam bir ağır abi. Kimseyle konuşmuyor sevdirmiyor kendini. Hocanın uyuduğu yere bile girmiyor. Aralarındaki diyalog çok gerçek. Hoca kimsede yok bu karakter diye ekliyor saygıyla. O da farkında çok gururlu geziyor çevresinde. Hoca yokken evde rahatça girip dolaşsın diye pencere camını bile kırmış ona. Kimse yokken ya da akşamları kapı kapalıyken bu yolu kullanıyor Beyaz da. Her yere tırmanıyor her şeyi kontrol ediyor. Söylenen her şeyi duyup anlıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder