3 Temmuz 2013 Çarşamba

15 günlük Hindistan - Astrolozi






Bugün benim küçüğüm sizlerin ruhlarına dokunacak. Akrep burcunun son saatlerinde doğmasından ötürü tüm Yay özelliklerini taşıyan özgür kız Alara.. Bu bloğu da bana doğum günü hediyesi olarak hazırlayıp beni şaşırtan Alara..

2012 yazından 16 yaşındayken aldı çantayı sırtına, vurdu kendini Hindistan'a.. Çok şeyler gördü, benim ona öğretemeyeceğim kadar çok.. Çok korktum, endişe ettim, ya başına birşey gelirse diye.. Ama dönüşünde, havaalanında öyle kocaman bir yürek olarak döndü ki bana, iyi ki Allahım, iyi ki izin verdik.. "Yaşadığım her ana, aldığım her nefese şükürler olsun.."'du ilk cümlesi.. Geçen sene bu zamanlar oradaydı ve Dalai Lama'nın doğumgünü kutlamalarında yer aldı, biz buradan onun doğumgününü kutluyoruz.. 

İşte size sıcacık bir seyahat hikayesi:





9. sınıf sonunda, yardım projesi yaptığım Hindistan seyahatini anlatmak istiyorum size. Rustic Pathways adlı programın ayarladığı bu gezide bir çok ülke arasından Hindistan’ı seçme nedenim belki dini merakımdı, belki yardım etme isteğimdi belki de annem sayesinde evde bulunduğumuz “spiritüel” durum ve bunları araştırma merakımdı, bilmiyorum, ama çok doğru bir seçim yapmışım diyebilirim. Okuldan Irmak adlı bir arkadaşımı da ikna edip onu Himalayalar'a sürükledim, ve daha dağlara çıkarken öğrendim asıl amacımızı. Çin- Tibet savaşı sonucu Hindistan’a kaçan ve dağlarda köyler kurmuş Tibetli mültecilere yardım edecek ve çoğu Budist olan Tibetlilerin hikayelerini dinleyip kültürlerini öğrenecektik. 





Orada bir çok yardımda bulunduk, okullarını boyadık, İngilizce dersleri verdik, köylerin yollarını yaptık, çocuklara “prayer flag” dedikleri dua bayraklarını boyattık… Ama o insanların bana benim yaptığımdan daha çok katkısı oldu. En önemlisi evsizlerin kaldığı çadırlara gittiğimizde çocukların bakışları ve davranışlarıydı. Hiç çekinmeden üstlerimize atladılar, ayakları çıplak, yüzleri yaralı çocuklar. Biz İngilizce, onlar Hintçe konuşuyordu, ama kesinlikle aynı dili konuşuyorduk, ben kimseyle daha kolay anlaşamamıştım. Orada yaklaşık 2 saat kaldık ve sadece çocukları kucağıma aldığım için beyaz bluzum simsiyah olmuştu, durumlarını anlatmak için söylüyorum. Ama en önemlisi koşulsuz mutluydular ve gözleri ışıl ışıldı, umut doluydu. Bir tanesi çok değer verdiğim Fatma Ana'nın Eli kolyeme elini attı, ona vermemi istiyordu ama vermedim. Daha sonra biz giderken o durumda yaşayan ve hiçbir şeyi olmayan kız, kolundaki ipten bilekliği arkadaşıma hediye edip sarılınca kendimden utandım ve gerçek insanlığı anladım. 



Budist keşişlerle konuşmalarımız da çok ilginçti. Çoğu Çin-Tibet savaşında eziyet görmüş, ailelerinden ayrılmış, ülkelerinden kaçmak zorunda kalmışlardı. Ama yine de şunu söyleyebiliyordu : “Ben onlara çok az bile sinir beslemedim, benim için asıl eziyet bu olurdu, bu beni kirletirdi. Ben o insanları koşulsuz sevgi ile seviyorum, ve onlara minnettarım çünkü yaptıkları beni güçlendirdi ve daha sabırlı olmamı sağladı”. Gerçekten bir insanın bu kadar şey yaşadıktan sonra kendini sonsuz sevgiye adayabilmesi muhteşemdi. Daha sonra başka keşişlerden meditasyon yapmayı ve amaçlarını, Budizm'in anlamını, ve karmayı öğrendik. En ilginci şuydu : “Sivrisineği bile öldürmeyeceksin,”dedi. “O ruhun yaşamına karışma hakkın yok ve hayatına son verdiğin için bunun bedelini ödersin.”



En şanslı olduğumuz kısım da gittiğimiz tarihin Dalai Lama’nın doğum gününe denk gelmesiydi  ve kaldığı şehire uğramasıydı. O tarih 4 Temmuz. Buradan tekrar onu anıyor ve doğumgünün kutluyorum. 3 kere görme şansım oldu, önümden yürürken daha enerjisini hissedebiliyordum. Yüzünün ışıltısı, sevinci, geçerken çevresindekileri selamlaması ve bazılarıyla bizzat konuşması, çok güzeldi. Fotoğraflardan gördüğüm zaman bile sevgisini hissedebildiğim bu kutsal adamı gerçek hayatta 1-2 metre öteden görebilmek, dua ederken izlemek ve sevgisini bütün halkına, o tapınaktaki bütün insanlara dağıtabilmesi… 2 gün 2 gece doğum günü kutlandı, ve aynı Taksim’de karşılaştığım manzarayla karşılaştım. İnsanlar birbirlerine yardım ediyor, herkes bedava yemek ve çay dağıtıyor, ve hep beraber dua ediyorlar. O bütünlüğü hissetmek muhteşemdi. 



Orada geçirdiğim 2 hafta içinde, 10 yıllık okul hayatımdan daha fazla şey öğrendim diyebilirim. Yokluğu gördüm, kovalarla yağmurun altında yıkandım, dükkanlara bile ineklerin girdiği sokaklarda dolaştım, bir kültürü öğrendim, sokak satıcılarıyla arkadaş oldum, pazarlık yaptım, beni tanımayan ve bir daha görmeyecek olan insanların koşulsuz sevgisini hissettim, göllerde yüzdüm ve o dağlardan dünyayı izledim, her sabah o manzaraya uyandım ve en temiz havayı soludum. Anlatmaya çalıştım, ama anlatılmaz yaşanır denilecek bir yolculuktu. Uçaktan inip ailemi görünce de ağladım kendimi tutamayıp. Bir daha hiçbir şeyden şikayet etmeyin sakın benim yanımda diye. Umarım bir gün yolunuz oralara düşer ve o insanları tanır, o dağları izlersiniz ve hikayelerini dinlersiniz. Çünkü ben çok sevdim..




Om Mani Padme Hum (Mücevher Lotus'un içinde saklıdır / Gerçek Hazine İnsanın kendisindedir)

Sevgilerimle,
Alara Zindancıoğlu




2 yorum:

  1. Her seferinde ilk defa okuyormus gibi üç kere okudum... göz yaslarima hakim olamadim. Böyle bir kiziniz olduğu icin cok sanslisiniz... kiziniz da sizin gibi bir annesi olduğu için cok sansli...

    Yeni nesil umut dolu geliyor....

    YanıtlaSil
  2. çok teşekkür ederiz kızım ve ben..

    YanıtlaSil